SadeKal 2025 yılı yazında hayata geçti ama bir on yıllık
hayalin üzerine kuruldu. Annemin, çocukluğumun yaz tatillerinde öğrettiği el
nakışı, yetişkinliğimde bana miras kalan en sıcak hatıralarımızdan birisi oldu.
Basit nakış ile nice masa örtüleri, kırlentler işledim. Annemin benimle
paylaştığı her şey, hatta sadece “kendi olmaklığıyla” bana sunduğu örnekliği benim
ulaşmak istediğim bir estetik anlayışının işaret taşları oldu. Yolumu, zihnimi
aydınlattı.
Yıllar sonra geldiğim bu noktada modern hayatın hızlı ve
yapay akışı, çoğumuzu olduğu gibi beni de geçmişe, inceliklere dair nostaljik
bir arayışa sürükledi. Artık yavaşlamanın, doğallığın, unutulmuş el emeğinin
değerini daha iyi anlıyor ve bunu herkesle paylaşmak istiyordum.
Yediklerimizden giydiklerimize sentetikle ve mikroplastiklerle kuşatılmışlık
farkında olmadığımız nice ruhsal ve bedensel sorunların kaynağı aslında ve bu bizi
daha fazla tüketime, sonu gelmeyen ihtiyaçlar yanılgısına ikna ediyor sanki.
Mesela, her sezon ihtiyacınız olmayan kıyafetler aldığınızı
fark ettiniz mi? Bu beni epeydir düşündüren bir konu, hızlı tüketim trendlerine
karşı çıkmak, daha sürdürülebilir bir moda anlayışını benimsemek imkânsız değil.
Gelin bu yolda birbirimize eşlik edelim, iyiyi, çoktandır unuttuğumuz hakiki
kaliteyi yeniden hatırlayalım.
Polyester ve türevlerinden, süslü kelimelerle farklı farklı isimlendirilerek evlerimize, bedenlerimize sızmaya çalışan naylonlardan kurtulalım. Hızlı tüketim modasına adeta bir direniş başlatalım ve sade, minimal, evladiyelik gardıropların nefes aldıran keyfini sürelim. Kendimize özgü, çevreye duyarlı, dayatmalara mesafeli bir estetik bilinci geliştirmek için “yavaş moda” son derece uygulanabilir bir çıkış yolu.
İşte SadeKal’ın hikayesi bu düşüncelerle başladı. İlk gençliğimin hatırası ile yola çıktım (anneciğimin ruhu şad olsun), bana öğrettiği her bir ayrıntıda gizli olan güzelliği ve inceliği hala keşfediyorum; bu keşfedişin, yolculuğun paylaştıkça sizlerle daha da zenginleşeceğine ve güzelleşeceğine inancım tam. Etrafımızdaki kabalığı, kirliliği, gürültüyü kıstığımız, sadeleştiğimiz, doğallaştığımız ve özümüze yaklaştığımız bir markamız olsun. Kendimizle yeniden tanışalım ve bu hikâye hepimizin olsun!
Hatice Handan Baysal